Varlığın gayesi...Yaratılışın neticesi ALLAH'a iman etmektir. Bu da ALLAH'ı tanımakla, bilmekle mümkündür. "En Önemli" yi belirlemek için ölçü olarak neyi kabul edersek edelim, sonuç değişmeyecektir. "En Önemli" şey ALLAH'ı tanımak, bilmek ve O'na iman etmektir. Bir grup gönüllü müslüman hanım ve erkek yukarıda belirtilenlere "Bizim de bir katkımız olsun ve bu katkı ahirette Rabbimizin huzurunda divan durduğumuz vakit, bize yüz aklığı olsun!" dediler. İşte bu sayede "ALLAH'ı Bilmek" sitesi, ALLAH'ın lütfuyla var oldu. Bütün Hamdler, ezelden taa ebede kadar her kim tarafından ve her kim için yapılıyor olursa olsun, sadece O'na aittir. Çünkü bütün varlık O'nun lütfudur.
                                                                                                                      "ALLAH'I BiLMEK Gönüllüleri"

İMAM RABBANİ’NİN MEKTUBAT’INDA ALLAH

İMAM RABBANİ’NİN MEKTUBAT’INDA ALLAH

May 21, 2014

MEKTUBAT (İmam Rabbani) Mütercim: Kasım Yayla Merve Basın Yayın, İstanbul, 1999. Mütercim: Abdulkadir Akçiçek Erhan Yayın Dağıtım, İstanbul.     Fena Mertebesi ve ALLAH’ı Bilmek: ALLAH’tan başka her şeyi unutmak olan Fena’nın belirtisi ise ALLAH’a duyulan sevgidir. (…) Gönülden tamamıyla ilimlerin silinip, mutlak bilgisizlik hali meydana gelmeden hakiki Fena’ya ulaşılmamış olur. Bu bilgisizlik hali devamlıdır. Kalkması mümkün değildir. Bazen gelip bazen gitmesi gibi bir şey olamaz. (…) Hace Nakşbendi buyurdular ki: ALLAH dostları, Fena ve Beka’dan sonra ne görüyorlarsa, kendi özlerinde görürler. Ne bilirlerse kendi özlerinde bilirler. Hayretleri de kendi benliklerindedir. Burada anlaşılan şu ki: Müşahede, marifet ve hayret (ALLAH’ın tecellilerini görme, bilme ve bunlar karşısında hayranlık ifade eden bir hayret duygusuna kapılma) sadece özde olur. Bunlardan hiç birisi dışarda olmaz. Biri dışarda kaldığı sürece Fena’dan nasip alınmaz. Onlardan bir bölümü dışarda kalırsa, Fena nasıl olur? Fena ve Beka makamlarının sonu budur. Bu, mutlak Fena’dır. (6. Mektup)   ALLAH’ın Güç ve Kudreti’nden Ne Anlamalı?: (ALLAH’ın) Güç ve kudreti(ni), bir işin kesin olarak yapılması veya terk edilmesi olarak düşünüyorum. İsterse yapar, isterse yapmaz anlamında değildir. (8. Mektup)   ALLAH Dostlarının Özel Halleri ve Sevgileri: ALLAH’ın sevdiği kullar, (ALLAH’ın tecellilerini) gözlemlemenin zevkiyle zevklenirler. ALLAH’a kullukta, O’na yakınlıkta lezzetlenmekse, ALLAH’ın sevdiği kullarına aittir. ALLAH’ı sevenlerin ünsiyeti ve yakınlığı, sevdikleri ALLAH’ı seyrederken (mecazi anlamda, gönül gözüyle) olur. Sevilen kulların O’na yakınlaşması, yine O’na kulluk yapmalarıyladır. Bu insanlar, ALLAH’a yaklaşarak, O’nunla bir yakınlık kurarak, bu manevi devletle ve nimetle şereflenmişlerdir. (9. Mektup)   Efendimiz’e Uymadan ALLAH’a Yaklaşılamaz: Eğer bir insan, ilahi ihsan olarak bu manevi devlete ulaşmak isterse, Efendimiz’e (O’na Binler Selam) tam manasıyla uyması lazımdır. Peygamberimize uyması, onun izinden gitmesi, onu en yüksek zirvelere ulaştırır. (9. Mektup)   ALLAH’ı Bilmek İçin Nefiste Alınması Gereken Önlemler: Bir kul, nefsani duygulardan arınmadıkça, onları yere vurmadıkça, işi bu dereceye ulaştırmadıkça, şanı yüce ALLAH’ın kemalâtına, güzelliklerine ulaşamaz. Hele bir insan kendini Mevla’nın aynı, sıfatlarını da O’nun Sıfatları gibi olduğuna inanıyor ise, bu inanç, sahibini ALLAH’ın sıfatları ve isimleri hakkında dinsizliğe ve inkâra götürür. (9. Mektup)   Berkî Tecelli: Hiçbir isme, sıfata ve işe itibarın olmadığı Zati tecelli -ALLAH’ın Öz Zatından gelip, şimşek gibi çakıp sönen tecelli- yalnız ve yalnız Rasulullah Efendimiz’in (O’na Binler Selam) velayetine, o makamın veliliğine aittir. Var olan ve...

ALLAH’A DAİR…DOĞUDAN BATIDAN…ŞİİRLER

ALLAH’A DAİR…DOĞUDAN BATIDAN…ŞİİRLER

Nis 10, 2014

  A. VAHAP AKBAŞ (D. 1954 – … ; Eğitimci, edebiyatçı) GAZEL GİBİ   Ezel ebed arası, mahya aydınlığında ezberledim Seni. Kubbeleri okşayan tekbir seslerinde yuğdum Seni.   Yunus’tan güller diktim yolunun kıyılarına, ‘Ol kumru bülbüller ile’ duydum Seni.   Elif lam mim ile, dua ve amin ile, Doruklarda gönlüm, ta doruklarda gördüm Seni.   Bir berrak vecd saatinde surelerle sulayıp, Aşk ile çile bahçelerinden devşirdim Seni.   Soyut güzelliğini topladım mısra diplerinde, Bir ter ü taze şi’rin imbiğinden süzdüm Seni. ABDURRAHİM KARAKOÇ (D. 1932 – Ö. 2012; Şair) MÜNACAT   Elimizden, dilimizden, Bizi Sen kurtar Allah’ım. Azad eyle bizi bizden, Bizi Sen kurtar Allah’ım.   Şer mülküne açtık hasır, Sırtımızda günah, kusur, Nefsimize olduk esir, Bizi Sen kurtar Allah’ım.   Menfaat başımızda taç, Gözümüz aç, gönlümüz aç, Aklımız törpüye muhtaç, Bizi Sen kurtar Allah’ım.   Yığınlara ‘umut’ olan, Bir acayip karayılan, Gideni aratır gelen, Bizi Sen kurtar Allah’ım.   Mücahit cihadı bilmez, Akıncı firardan gelmez, Dağıldık, toplayan olmaz, Bizi Sen kurtar Allah’ım.   Kula kulluk eylemekten, Ayıya dayı demekten, Yağ çekip, haram yemekten, Bizi Sen kurtar Allah’ım.   Hedefimiz ne sağ ne sol, Muhammed yoludur hak yol, Rahmetin bol, şefkatin bol, Bizi Sen kurtar Allah’ım. ADEM KONAN (D. 1964 – … ; Eğitimci, şair) MÜNACAT   Söndü bütün ışıklar, Ya isyandır tuttuğum ya nisyan, Daha bilmedim şunu; Belii diyen ırak olur beladan.   İstemeyi bilmedim. Boynum büyüdükçe korktum gölgemden, Şimdi ne yol ne yön kaldı, Kaybolmuş bir gemiyim ben.   Nice kapılardan geçtim. Alnıma sürüldü bir kurban kanı, İçimden neler geçti; ne kötü düşünceler, Vurup çalkanı çalkanı!..   Söz dağıldı. Dünyanın direği çöktü. Harap şehirlerde dolaşıyorum. Künyemde Senin adın, Yalnızım! Zulme uğramışlardanım.   Bir oyun bildim dünyayı, Gafletin getirdiği kuyu kenarındayım, Ne dermanım kaldı Sana gidecek; Ne duracak kararım… Zulme uğramışlardanım. Yalnızım!   Bilmem hangi mekândayım… Sesim nerde? Çevrem yine sütlimanı? Ya bir dal kırılır tutsam ya gönül, Böyle başım belada. Döker saçarım sözü. Bir ses ver bana bir ses, Göğe açık kapılardan.   Ya bir su… Ya bir duman… Ya bir rüzgâr olmalıydım Sana doğru yollanan. Mülkünde sözü geçmeyen bir garip sultanım ben, Sana yönelecek gücü Sende arayan, Bir ruh-ı revan… Şimdi bir ağacım ben. Dalını, yaprağını poyraz alıp götüren. Adım-gölgem yok...

ALLAH’A DAİR…DOĞUDAN BATIDAN…SÖZLER

ALLAH’A DAİR…DOĞUDAN BATIDAN…SÖZLER

Nis 9, 2014

ABDULLAH BİN MESUD (ALLAH O’NDAN RAZI OLSUN) (D. ? – Ö. 653; Sahabi, ilk dönem müfessir, muhaddis ve fâkih) * ALLAH’tan başkasına ihtiyaç göstermeyen kimseye, herkes muhtaç olur. ALLAH’ın kendisine verdiği ilim ile amel eden kimsenin ilmine de herkes muhtaç olur. ABDULLAH HARRAZ (ALLAH O’NDAN RAZI OLSUN) (D. ? – Ö. 922; Mutasavvıf) * Kulluğun en güzeli, kulun ALLAH’ü Teâlâ’nın verdiği nimetler karşısında, şükürden aciz olduğunu bilmesidir. ABDULLAH ŞİRANİ (ALLAH O’NDAN RAZI OLSUN) (D. ? – Ö. ?) * Arif, ALLAH’a, halka uyarak tapmaz; Arif, ALLAH’a, Hakk’a, uyarak tapar. ABDULLAH-I ENSARİ (ALLAH O’NDAN RAZI OLSUN) (D. 1005 – Ö. 1088; Mutasavvıf) *ALLAH’u Teala, cahili kendine dost edinmez. ABDÜLHAKİM ARVASİ (ALLAH O’NDAN RAZI OLSUN) (D.1860 – Ö.1943; İslam âlimi ve mutasavvıf.) * ALLAH sırrını eminine verir, bilen söylemez, söyleyen bilmez. * ALLAH’a malik olan neden mahrumdur, ALLAH’tan mahrum olan neye malik? ABDÜLKADİR GEYLANİ (ALLAH O’NDAN RAZI OLSUN) (D. 1077 – Ö. 1166; İslam alimi, mutasavvıf, Kadiri Tarikatı’nın kurucusu.) * İsyanınız nefsinize, itaatiniz Rabbinize olsun. *Kârı ve zararı ALLAH’tan bilmeyen O’na kulluk edemez. Herhangi bir şeyi kimden görmekte isen onun kulusundur. ALLAH’tan görürsen O’nun kulu olursun. *Kim ki kendisinde ALLAH’ın hükmüne rıza gösterme duygusunun meydana gelmesini dilerse, ölümü hatırlamaya devam etsin. • Eğer ömrünü hak yolda kendini en iyi şekilde yetiştirmekle tüketirsen, İzzet ve Celal sahibi ALLAH da hiç yıkılmayacak bir binayı senin için yapar. • Bütün insanlar seni kendi menfaati için ister. ALLAH ise seni senin menfaatin için ister. • Hakk’ı bulursan eşyayı O’ndan görürsün. Ne düşmanın kalır, ne üzerinde hakkın olan biri. • ALLAH’ı bilen kimsenin O’na karşı iradesi kalmaz. • ALLAH’a ancak O’ndan başka her şeyi terk eden kimseler yaklaşabilir. • Eğer O’nu bilseydiniz; başkasını inkâr eder, sonra da O’nun gayrisini O’nun vasıtasıyla bilirdiniz. • ALLAH’ı arayan O’nu bulur. • Belalar kula Cenab-ı Hakk’ın kapısını çalmayı öğretir. • Derdi de yaratan O’dur; devayı da. O, Kendisini öğretmek için belaya müptela kılar. Böylece hem bela verebileceğini, hem de bunu kaldırabileceğini gösterir. • Rabbinizin kereminden dileyin, icabet etse de etmese de O’ndan isteyin. Çünkü O’ndan istemek ibadettir. • O’nu tanısaydınız, O’nun önünde dilleriniz lal kesilirdi; kalpleriniz ve diğer uzuvlarınız her hâlinde edepli olurdu. • ALLAH’ın takdirini O’nun aleyhine delil yapmayın; çalışın, çabalayın. • Âdemoğlunun başına gelen her türlü bela, Rabbinden şikâyet etmesi yüzündendir. • Her şeyde O’nun isimlerinden bir...

ALLAH’IN VARLIĞI BİLİMSEL OLARAK YA DA AKIL YOLUYLA ISPAT EDİLEBİLİR Mİ?

ALLAH’IN VARLIĞI BİLİMSEL OLARAK YA DA AKIL YOLUYLA ISPAT EDİLEBİLİR Mİ?

Nis 9, 2014

ALLAH’IN VARLIĞI BİLİMSEL OLARAK YA DA AKIL YOLUYLA ISPAT EDİLEBİLİR Mİ? Hayır, edilemez. Başta bilimsel metodlar olmak üzere hiçbir rasyonel argüman ALLAH’ın varlığını ispat etmez, O’nun (Şanı En Yüce) varlığına işaret ederler. Bu ikisi birbirinden farklı şeylerdir. Bu noktada hikmetin gerektirdiği durum, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “akla kapı açmak fakat iradeyi elden almamaktır.” Yani insan, ALLAH’ın varlığının akla uygun olduğunu görmeli fakat iradesi elinden alınmışçasına, ister istemez ALLAH’ın varlığına inanmak zorunda kalmamalıdır. Kalmamalıdır ki başka hikmetlerin yanısıra, dünyanın bir sınav meydanı olabilmesinin bir anlamı bulunsun. Bu ise, ALLAH’ın varlığının ispat edilememesini gerektirir. Ayrıca belirtelim ki, bilim ALLAH’ın yokluğunu da ispat etmez. Onun yaptığı sadece ALLAH’ın varlığı argümanının akla uygun olduğunu söylemekten ibarettir. Dolayısıyla bu soruya verilecek temel cevap, ALLAH’ın ispat olunabilir değil ancak hissedilebilir bir gerçeklik olduğudur. Hissetme için ise bilimsel metodlardan çok daha fazlasına ihtiyaç vardır. İnsanı oluşturan maddi ve manevi parçaların bütününü içeren çok daha geniş bir argümanlar yumağına… Fakat biz burada onlara girmeyip, ALLAH’ın varlığını bilimsel olarak ispat edilemez kılan nedenlerin detaylarına bakalım: 1-      “Akıl bu konuları şanına yaraşır şekilde incelemekten acizdir. Nitekim şöyle demişlerdir: İnsanların aklı ve bilgisi sınırlıdır. Yüce ALLAH ise sonsuzdur. Sonlu olanın sonsuz olana ulaşması ise imkansızdır.” (FAHRÜDDİN RAZİ, Tefsir-i Kebir, 1, 157) 2-      “Sınırlı olan akıl, sınırsız olanın Zatını kapsayıp kuşatamaz. Akıl kuşatamadığını -dolayısıyla sınırlayamadığını- kavrayamaz. Kavraması için mutlaka sınırlaması gerekir. Her ne ki sınırlıdır, o ALLAH olamaz. Bu yüzden de “Her ne ki aklına geliyor, o ALLAH değildir” demişlerdir.” (İSLAMOĞLU, ALLAH, 31) 3-      “Biz, Tanrı’nın varlığı ile ilgili nihai yargının ‘bilimsel’ bir yargı olamayacağını düşünüyoruz. Zira Tanrı’nın varlığı, ne bir ‘bilimsel hipotez’ ne de bir ‘bilimsel teori’dir.” (USLU, Tanrı ve…, 187) 4-      “ALLAH’ın dünya hayatı şartları içinde insan tarafından duyularla algılanamayacağı, ahirette ise bu algının gerçekleşeceği konusunda İslam bilginleri -bazı görüş ayrılıkları bir yana- fikir birliği içindedirler. İbn Melka’nın da belirttiği gibi yüksek derecede bir varoluş gözün idrakine engel teşkil eder; göz önce zayıf ışıkları, alıştıkça daha kuvvetlisini görebilir. Bunun gibi dünya hayatında yüce Yaratıcının varlığını gösteren işaret taşlarını görebilen gözler, ahirette O’nu doğrudan algılayabileceklerdir. Yüce ALLAH’ın Zatı duyularla algılanamayacağına göre O’nun varlığını herkesin kabul etmeye mecbur kalacağı tarzda ispatlamanın mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Aslında beş duyunun sağladığı bilgiler dışında bir bilgi ve gerçeklik alanının bulunmadığını ileri süren pozitivistler...

Sayfa Başı