Varlığın gayesi...Yaratılışın neticesi ALLAH'a iman etmektir. Bu da ALLAH'ı tanımakla, bilmekle mümkündür. "En Önemli" yi belirlemek için ölçü olarak neyi kabul edersek edelim, sonuç değişmeyecektir. "En Önemli" şey ALLAH'ı tanımak, bilmek ve O'na iman etmektir. Bir grup gönüllü müslüman hanım ve erkek yukarıda belirtilenlere "Bizim de bir katkımız olsun ve bu katkı ahirette Rabbimizin huzurunda divan durduğumuz vakit, bize yüz aklığı olsun!" dediler. İşte bu sayede "ALLAH'ı Bilmek" sitesi, ALLAH'ın lütfuyla var oldu. Bütün Hamdler, ezelden taa ebede kadar her kim tarafından ve her kim için yapılıyor olursa olsun, sadece O'na aittir. Çünkü bütün varlık O'nun lütfudur.
                                                                                                                      "ALLAH'I BiLMEK Gönüllüleri"

ALLAH-KUL İLİŞKİSİNİN TEMEL DİNAMİKLERİ

ALLAH-KUL İLİŞKİSİNİN TEMEL DİNAMİKLERİ

Haz 19, 2014

67tekbirebruluW

ALLAH-KUL İLİŞKİSİNİN TEMEL DİNAMİKLERİ

 

ALLAH DOSTUNA DÜŞMANLIK EDENE ALLAH NE EDER?

Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Yüce ALLAH şöyle buyurdu: ‘Kim Benim Veli (ALLAH Dostu) kuluma düşmanlık ederse Ben de ona savaş ilan ederim.” (Buhari, Rikak, 38)

 

ALLAH’IN KULUNDA GÖRMEKTEN EN ÇOK HOŞNUT OLDUKLARI VE ONLARIN MÜKAFATI

Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Yüce ALLAH şöyle buyurdu: ‘Kulumu Bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri yerine getirmesidir. Kulum Bana nafile (farzların dışında kalan) ibadetlerle yaklaşmaya devam eder ve sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık Ben onun duyduğu kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, Benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum.” (Buhari, Rikak, 38)

 

ALLAH’IN MÜKAFATINI GARANTİ ETTİĞİ ÜÇ KULLUK

Hz. Ebu Ümame anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Üç şey vardır, ALLAH her birine garanti vermiştir. ALLAH yolunda cihad etmek üzere yola çıkan kimse… Bu, öldüğü takdirde Cennet’e koyma konusunda, ölmeyip te döndüğü takdirde ganimet ve sevapla gelme konusunda garantilidir. Mescide giden (gitmeyi alışkanlık haline getiren) kimseye, öldüğü zaman Cennet’e koyma konusunda ALLAH garanti vermiştir. Kişi, (fitne, yani Mü’minler arasında hangisinin haklı olduğu kesin bir biçimde bilinemeyecek bir çatışma çıktığı zamanda) evine çekildiği takdirde ALLAH ona da garanti vermiştir.” (Ebu Davud, Cihad, 10)

 

NAMAZ KILAN ORUÇ TUTAN BİR MÜ’MİNİ BİLE CEHENNEMLİK YAPABİLECEK BEŞ SEBEP

Hz. El-Haris el-Eş’ari anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Ben size beş şeyi emrediyorum: ALLAH onları bana emretti: Dinlemek, itaat etmek, cihad, hicret ve cemaat (Müslümanların genelinden ayrılmamak). Çünkü kim cemaatten bir karışçık ayrılmışsa boynundaki İslam bağını çıkarıp atmıştır, pişman olup geri dönen hariç… Kim de cahiliye davasını (İslam dışında başka kimlik unsurları, değer, kavram ve ölçülerin mücadelesini yapmak… Irkçılık, İslam dışı bir ideolojinin taraftarlığı gibi…) o Cehennem molozlarından biridir!’

Bir sahabi: ‘Ey ALLAH’ın Rasulü! O kimse namazını kılan, orucunu tutan biri olsa bile mi?’ diye sordu. Rasulullah: ‘Evet’ Namaz kılsa, oruç tutsa da…’ buyurdu.” (Tirmizi, Emsal, 3)

 

RAHMET VE LÜTUF KONUSUNDA ALLAH’IN KARŞILIĞI HER ZAMAN KULUN YAPTIĞINDAN DAHA FAZLADIR

Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Yüce ALLAH diyor ki: ‘Ben, kulumun hakkımdaki zannı gibiyim. O Beni andıkça, Ben onunla beraberim. O Beni içinden anarsa, Ben de onu içimden anarım. O Beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. Eğer o Bana bir karış yaklaşacak olursa, Ben ona bir zira yaklaşırım. Eğer o Bana bir zira yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim Bana yürüyerek gelirse, Ben ona koşarak giderim. Kim bana şirk koşmamak şartıyla yer dolusu günahla gelirse, Ben de onu bir o kadar bağışlamayla karşılarım.” (Buhari, Tevhid, 15)

 

ALLAH HAYRA EN AZ ON KAT GÜNAHA İSE SADECE BİRE BİR KARŞILIK VERİR

Hz. Ebu Zerr anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Yüce ALLAH demiştir ki: ‘Kim bir hayır işlerse ona sevabının on katı verilir veya arttırırım da… Kim bir günah işlerse bunun cezası kendi kadardır veya affederim.” (Müslim, Zikr, 22)

 

DÜNYA ALLAH KATINDA DEĞERSİZDİR

Hz. Sehl bin Sa’d anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Eğer dünya ALLAH katında sivrisineğin kanadı kadar bir değer taşısaydı tek bir kafire ondan bir yudum su içirmezdi.” (Tirmizi, Zühd, 13)

 

ALLAH SEVDİĞİ KULUNU DÜNYADAN UZAK TUTAR

Hz. Katade bin Nu’man anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “ALLAH bir kulu sevdi mi onu dünyadan korur. Tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması gibi.” (Tirmizi, Tıbb, 1)

AÇIKLAMA: Bu, mutlaka o kulun yoksul biri haline getirileceğini göstermez. Varlıklı da olsa, dünyaya ait maddi ve geçici değerler o kişinin gözünde önemli sayılmaz. Hayatını onların üzerine kurmaz. Suyun yasaklanmasına gelince, o dönemde Araplar suyun hastalara zararlı olduğuna inanıyorlardı.

 

ALLAH’IN RAHMETİ VE CEHENNEM

Hz. Enes anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Yüce ALLAH şöyle seslenir: ‘Beni bir gün zikreden ya da herhangi bir yerde Benden korkan kimseyi ateşten çıkarın!” (Tirmizi, Cehennem, 9)

AÇIKLAMA: Bu durum, dünyadan imanla ayrılmış ve Cehennem’e de Mü’min olarak gitmiş kimse için söz konusudur.

 

ALLAH’IN EN CÖMERT OLDUĞU ZAMAN

Hz. Muaz bin Cebel anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Akşamdan (abdestli olarak) temizlik üzere zikrederek uyuyan ve geceleyin de uyanıp ALLAH’tan dünya ve ahiret için hayır isteyen hiç kimse yoktur ki ALLAH dilediğini vermesin.” (Ebu Davud, Edeb, 105)

 

Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu ki: “Rabbimiz her gece, gecenin son üçte biri girince (rahmetiyle) dünya semasına iner ve: ‘Kim Bana dua ediyorsa, ona cevap vereyim. Kim Benden bir şey istiyorsa onu vereyim. Kim Benden bağışlanma diliyorsa onu bağışlayayım’ der.” (Buhari, Tevhid, 35)

 

GERÇEK İHSAN:  KULLUĞUN ÖZÜ, İSLAM TASAVVUFUNUN TEMELİ…

Cebrail (ALLAH’ın Selamı Üzerine…) Hz. Muhammed’e (Ona Binler Selam): “Bana ihsandan haber ver” dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : “ALLAH’a, O’nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da, O seni muhakkak görmektedir” buyurdu. (Müslim, İman, 1/1)

 

ALLAH’IN RAHMETİ OLMAKSIZIN CENNET İMKANSIZ

Rasulullah (Ona Binler Selam) : “Hiç birinizi ameli Cennet’e sokamaz” buyurunca, yanındakiler: “Sizi de mi?” diye sordular.

Rasulullah (Ona Binler Selam) : “Evet, ALLAH’ın beni kuşatan fazlı ve rahmeti olmazsa beni de.” buyurdu. (Buhari, Rikak, 18)

 

MÜ’MİNLER ÇEVRELERİNDEKİ KÖTÜLÜKLERDEN SORUMLUDUR

Hz. Ebubekir (ALLAH Ondan Razı Olsun) ALLAH’a hamd ve sena ettikten sonra dedi ki: “Ey insanlar! Muhakkak sizler, şu ayeti okuyorsunuz ama onu, delalet ettiğinden başka hususlara yoruyorsunuz. Yüce ALLAH: ‘Ey iman edenler, siz kendinize bakın! Siz doğru yolu bulduktan sonra, sapkınlığa düşenler size zarar veremezler’ buyurmaktadır. Ancak ben, Rasulullah’ın şöyle dediğini de duydum: ‘Bir milletin içinde günahlar işlenir de, insanlar bu durumu değiştirmeye güçleri yettiği halde değiştirmezlerse ALLAH, çok kısa bir zamanda ilahi cezayı hepsine birden verir.” (Tirmizi, Tefsir, 6/3059)

 

Rasulullah (Ona Binler Selam) şöyle buyurdu: “Bir adam, bir topluluğun içinde bulunur, orada günah işler de insanlar, onun bu halini değiştirmeye muktedir oldukları halde değiştirmezlerse, ALLAH, onları daha ölmeden ilahi cezaya uğratır.” (Ebu Davud, Melahim, 17/4339)

 

Rasulullah (Ona Binler Selam) : “Hayatım elimde olan ALLAH’a yemin ederim ki, siz ya iyiliği emredip kötülüğü engellersiniz ya da ALLAH’ın yakında size göndereceği cezayı görürsünüz. Sonra O’na dua edersiniz, ama O duanızı kabul etmez” (Tirmizi, Fiten, 9/2169)

 

ALLAH İLE BAĞLANTILI OLMAYAN İYİLİKLER FAYDA VERMEZ

Hz. Aişe (ALLAH Ondan Razı Olsun)  Rasulullah’a (Ona Binler Selam) şöyle dedi: “Ey ALLAH’ın Rasulü, İbn Cud’an, cahiliye döneminde akrabasına sahip çıkıyor, yoksullara yediriyordu. Bu yaptıkları ona fayda verecek mi?’

Rasulullah (Ona Binler Selam) : ‘Ona fayda vermez. Çünkü o, bir gün bile: ‘Ya Rabbi, Kıyamet Günü hatalarımı bağışla’ demedi, buyurdu.” (İbnu’l-Esir el-Cezeri, Camiu’l-Usul, 2/232)

 

ALLAH GÜNAHLARI İÇİN BAĞIŞLANMA DİLEYENE AZAP ETMEZ

Rasulullah (Ona Binler Selam) şöyle buyurdu: “ALLAH bana ümmetim hakkında iki şeyi garanti etti:

  • Sen onların içindeyken ALLAH onlara azap etmez.
  • Onlar istiğfar ederlerken de ALLAH kendilerine azap etmez. Ben ahirete göçüp gidince, onlara, Kıyamet’e kadar geçerli kalmak üzere istiğfarı bırakacağım” (Tirmizi, Tefsir, 9/3082)

 

CİHAD’IN MÜ’MİNLERE KAZANDIRDIKLARI

Rasulullah (Ona Binler Selam) : “Yüce ALLAH, tek bir ok sebebiyle üç kişiyi Cennet’e sokar: Onu hayır ve sevap niyetiyle yapan ustayı, onu atanı ve onu taşıyanı” (Ebu Davud, Cihad, 24/2513)

 

ALLAH KATINDA ÜÇ EN BÜYÜK GÜNAH

Abdullah b. Mes’ud (ALLAH Ondan Razı Olsun) Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)  sordu: “ALLAH katında en büyük günah hangisidir?

-Seni yaratan ALLAH’a ortak koşmandır.

-Bu gerçekten büyük bir günahtır. Sonra hangisidir?

-Yemeğine ortak olacak korkusuyla çocuğunu öldürmendir.

-Sonra hangisidir?

-Komşunun hanımı ile zina etmendir.

Rasulullah’ın bu sözlerini tasdik için, ‘Rahman’ın kulları, ALLAH ile beraber başka bir ilaha ibadet etmezler. ALLAH’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler.’ ayeti nazil oldu.” (Buhari, Tefsir, 2/3)

 

ALLAH’IN DOSTU KİMDİR?

Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu: “Kur’an ehli ALLAH’ın ehli ve dostlarıdır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned-3, 128/242)

 

KULUN TEVBESİ, ALLAH’IN SEVİNCİ

Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu: “Muhakkak ki ALLAH, Mü’min kulunun tevbesiyle ıssız ve tehlikeli bir çölde yiyeceğini ve içeceğini yüklediği devesi ile seyahat ederken (yorgunluktan) başını yere koyup uyuyan, uyandığında devesinin gittiğini gören, onu arayıp bulamayan, sonunda sıcaktan ve susuzluktan bunalan, ‘bari mola yerine döneyim’ diyen ve ölmek için kolunun üzerine yatan, uyandığında da üzerindeki yiyeceği ve içeceği ile birlikte devesini yanında gören insandan daha çok sevinir. Gerçekten Yüce ALLAH, Mü’min bir kulunun tevbesiyle bu insanın devesine ve azığına kavuştuğunda sevindiğinden daha çok sevinir.” (Buhari, Daavat, 4)

AÇIKLAMA: ALLAH’ın sevinmesi, mecazi anlamdadır. Her çeşit insani nitelikten uzaktır. Mahiyeti tam olarak bilinemez. Rasulullah, bu benzetmeyle çölde yaşayan insanlara maksadını en iyi biçimde anlatmayı hedeflemiş ve gerçekleştirmiştir.

 

 

TEVBENİN KABUL EDİLECEĞİ SON AN

Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu: “Her kim güneş batıdan doğmadan (kıyamet kopmadan) tevbe ederse, ALLAH onun tevbesini kabul eder.” (Müslim, Zikir, 12/43)

 

“Can boğaza dayanmadıkça ALLAH kulun tevbesini kabul eder.”(Tirmizi, Daavat, 99/3537)

 

CİHAD-İMAN BAĞLANTISI

Rasulullah (Ona Binler Selam) : “Üzerinde hiçbir cihad eseri bulunmadan ALLAH’a kavuşan, imanı delikli olduğu halde ALLAH’ın huzuruna çıkmış olur.” (İbnu’l-Esir el-Cezeri, Camiu’l-Usul, 4/1044)

 

CİHAD DUASI

Rasulullah (Ona Binler Selam) savaşa giderken şöyle dua ederdi: “ALLAH’ım yardımcım ve dayanağım Sensin. Gücümü Senden alıyor, Senin (yardımınla) düşmana saldırıyor ve Senin (desteğinle) savaşıyorum.” (İbnu’l Esir el-Cezeri, Camiu’l-Usul, 4/1049)

 

CİHAD ALLAH’IN KELAMI İÇİN YAPILIR

“Rasulullah’a (Ona Binler Selam) kahramanlık yapmış olmak için savaşan insanla, kabilesinin şerefi için savaşan insanın durumu soruldu: ‘Bunlardan hangisi ALLAH yolundadır?’

-‘Sadece ALLAH’ın kelamı (sözü, emri, Kur’an) hakim olsun diye çarpışan…” (İbnu’l-Esir el-Cezeri, Camiu’l-Usul, 4/1063)

 

CİHADA NEFSANİ AMAÇLAR KARIŞTIRILAMAZ

“Bir adam Rasulullah’a (Ona Binler Selam) şöyle dedi: ‘Ey ALLAH’ın Rasulü, bir adam ALLAH yolunda cihad etmek istiyor, ama bu arada dünyevi bir menfaat da arzuluyor?’

-‘Onun sevabı yoktur!’

İnsanlar bu cevabı ağır buldular ve soruyu sorana: ‘Rasulullah’a tekrar sor, belki ona iyi anlatamadın’ dediler. Adam soruyu tekrar sordu: ‘Ey ALLAH’ın Rasulü, bir adam ALLAH yolunda cihad etmek istiyor, ama bu arada dünyevi bir menfaat da arzuluyor?’

-‘Onun sevabı yoktur!’

İnsanlar adama yine: ‘Hz. Peygamber’e tekrar sor’ dediler. Adam üçüncü defa sordu, Rasulullah (Ona Binler Selam) yine: ‘Onun ecri yoktur’ buyurdu.” (İbnu’l Esir el-Cezeri, Camiu’l-Usul, 4/1064)

 

Abdullah b. Amr b. As anlatıyor: Dedim ki: ‘Ey ALLAH’ın Rasulü, bana cihad ve gazadan haber ver!’

-‘Ey Amr’ın oğlu Abdullah! Eğer sen sabrederek ve sevabını umarak savaşırsan, ALLAH seni (kıyamette) sabreden ve sevap bekleyen kişi olarak diriltilir. Eğer riya ve övünmek için savaşırsan, o zaman ALLAH seni riyakar ve böbürlenen biri olarak diriltir. Ey Amr’ın oğlu Abdullah, hangi halde savaşır ya da öldürülürsen, ALLAH seni o halde diriltir.” (İbnu’l-Esir el-Cezeri, Camiu’l-Usul, 4/1065)

 

“Bedevilerden biri Hz. Peygamber’in yanına geldi, ona iman ve biat etti. Sonra da: ‘Hicret edip senin yanına geldim’ dedi. Sonra bir savaş çıktı. Rasulullah (Ona Binler Selam) aldığı ganimetleri taksim etti. Bedeviye de bir hisse ayırdı. Ona ayırdığı hisseyi, onun arkadaşına verdi çünkü o, ashabın develerini otlatıyordu. Dönüşte hisseyi kendisine verdiler: ‘Bu nedir?’ dedi. ‘Bir hisse, Rasulullah bunu sana ayırdı’, dediler.

Adam onu aldı ve Rasulullah’a gelip şöyle dedi: ‘Bu nedir?’

-‘Sana ayırdığım hisse’

-‘Ben sana bunu için biat etmedim. Ben, -boğazını göstererek- buradan bir okla ölmek ve Cennet’e girmek için sana uydum.’

-‘Eğer sen gerçekten doğru söylüyorsan, ALLAH sana istediğini verecektir.’

Aradan bir süre geçti. Sahabiler düşmanla savaşa gittiler. Kısa bir süre sonra o bedevinin cenazesi Rasulullah’ın (Ona Binler Selam) huzuruna getirildi. Tam işaret ettiği yerden bir okla şehit olmuştu.

Rasulullah sordu: ‘Bu o mu?’

-‘Evet’ dediler.

Rasulullah: ‘Adam doğruyu söyledi, ALLAH da onu doğruladı’ buyurdu.

Sonra onu kendi cübbesi ile kefenledi, cenazeyi öne koydu ve namazını kıldı. Namazda ondan şu sözler duyuldu:

-‘ALLAH’ım, bu Senin kulundur. Senin yolunda hicret niyetiyle (yurdundan) çıktı. Şehit edildi. Ben, buna şahitlik ediyorum.” (İbnu’l Esir el-Cezeri, Camiu’l-Usul, 4/1070)

 

CİHADDA DÜNYA VE AHİRET KAZANCI DENGESİ

Rasulullah (Ona Binler Selam) buyurdu: “ALLAH yolunda savaşıp selametle geri dönen (ganimetten) nasibini alan her ordu ya da birlik, mükafatlarının üçte ikisini dünyada almış sayılırlar. Bunu başaramayan, korkulu günler yaşayan ve musibetlere uğrayan bir ordu ya da birlik ise mükafatlarını (ahirette) tam olarak alırlar.” (İbnu’l Esir el-Cezeri, Camiu’l-Usül, 4/1105)

 

EN ÖNEMLİ DUALAR FARZ NAMAZLARDAN SONRA…

Kul, Rabbinden isteyeceklerini farz namazın selamından hemen sonra, dünyaya ait bir şey yapmadan ve söylemeden istemeli. Sahabenin alimlerinden, Efendimiz’in (O’na Binler Selam): “Onun okuması tıpkı Cebrail’in (ALLAH’ın Selamı Üzerine) okuması gibi” dediği ve en çok beğendiği Kur’an okuyucusu Abdullah bin Mes’ud (ALLAH O’ndan Razı Olsun) : “Dileklerinizi farz namazların üzerine yazın” diyor. (M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, 3, 498)

 

DOĞRU TEVEKKÜL VE SEBEPLERİN GEREĞİNİ YERİNE GETİRMEK

Hace Muhammed Bakibillah (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Tevekkül, sebebe yapışmayıp, tembel oturmak değildir. Çünkü böyle olmak, Yüce ALLAH’a karşı edepsizlik olur. Müslümanın meşru olan bir sebebe yapışması lazımdır. Sebebe yapıştıktan ve çalışmağa başladıktan sonra tevekkül edilir. Yani istenilen şey, bunun hasıl olmasına sebep olan şeyden beklenilmez. Çünkü Yüce ALLAH sebebi, istenilen şeye kavuşmak için, bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin hasıl olmasına sebep olan işi yapmayıp da, sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını istemeye benzer ki, edepsizlik olur. Yüce ALLAH, ihtiyaçlarımıza kavuşmak için kapıyı yaratmış ve açık bırakmıştır. Onu kapamamız doğru değildir. Bizim vazifemiz kapıya gidip beklemektir. Sonrasını O bilir. Çoğu zaman kapıdan gönderir. Dilediği zaman da pencereden atarak verir. (Haz: Abdülkadir Dedeoğlu, Altun Silsile, 378)

 

ALLAH SEVGİSİ’NİN ALAMETİ

Sehl bin Abdullah (ALLAH O’ndan Razı Olsun): ALLAH sevgisinin alameti, Kur’an sevgisidir. Kur’an sevgisinin alameti ise, Peygamber (O’na Binler Selam)  sevgisidir. Peygamber sevgisinin alameti de Sünnet sevgisidir. ALLAH, Kur’an, Peygamber ve Sünnet sevgisinin alameti ise, ahiret sevgisidir. Ahiret sevgisinin alameti ise, kulun kendini sevmesidir. Kulun kendini sevmesinin alameti ise dünyaya soğuk bakmasıdır. Dünyaya soğuk bakmasının alameti ise, ondan sadece azığını ve zaruri olan kadarını almasıdır. (Es’ad Sahmerani, Tasavvuf: Menşei ve Istılahları, 110)

 

GÜNAHTAN DA BÜYÜK

Abdullah bin Abbas (ALLAH O’ndan Razı Olsun)  günahtan da büyük günahları sayıyor: Ey günah işleyen kimse! İşlediğin günahın kötü sonucundan emin olma. İşlenen hiçbir günah yoktur ki, ardından daha büyüğü onu takip etmiş olmasın. Zira senin günah işlerken sağında ve solunda duran meleklerden utanç duymaman, işlediğin günahtan daha büyüktür.

(…)

Bir günahı işlediğin zaman ondan sevinç duyman, o günahtan daha büyüktür.

Fırsatı kaçırıp işleyemediğin bir günah için üzüntü duyman, o günahtan daha büyüktür.

Günahı işlerken ALLAH’ın seni gördüğünden dolayı kalbin ürpermediği halde, rüzgârın kapı perdesini kaldırmasından korkman, işlediğin günahtan daha büyüktür. (M. Yusuf Kahdehlevi, Hayatü’s-Sahabe, 4, 353)

 

EN BÜYÜK TEHLİKE: AFTAN ÜMİDİNİ KESMEK

Biri, sahabeden Bera bin Malik’e (ALLAH O’ndan Razı Olsun) sordu: “Ey Ebu Amare! Yüce ALLAH: ‘Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın’ (2/Bakara: 195) buyuruyor. En büyük tehlike, kişinin düşmanla karşılaşıp, şehid düşünceye kadar onunla savaşması mıdır?”

Hz. Bera (ALLAH O’ndan Razı Olsun) cevap verdi: “Hayır! En büyük tehlike, insanın günah işledikten sonra, ‘artık ALLAH beni affetmez’ demesidir.” (Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, 4, 73)

 

YANLIŞ TEVEKKÜL ANLAYIŞI

Rasulullah (O’na Binler Selam)  şöyle buyurdu: Şu üç kimseyi ALLAH sevmez: Virane bir evde konaklayan adam. Yolun ortasında oturan kişi. Hayvanını salıp, onu koruması için ALLAH’a dua eden kişi. (İbn Hacer el-Askalani, Sahabe-i Kiram Ansiklopedisi, 3, 731)

Açıklama: Virane evde konaklayan, ölüm tehlikesine maruzdur. Yolun ortasında oturan ise yolcuları rahatsız eder.

 

89fefirruilellahGÜNAHA KARŞI EN ETKİN ÖNLEM, İHLAS’TIR

Hz. Yusuf (ALLAH’ın Selamı Üzerine)  ayette sözü edilen kadına karşı içten duyduğu arzuyu, ALLAH için terketmiştir. Bu nedenle Cenab-ı Hakk da onun bu ihlası için kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmiştir. Bu, ancak günaha götüren unsur mevcut olduğu zaman olur ki, burada o unsur ‘günaha karşı arzu duygusu’dur (heva). Onun karşıtı ise, kalbin ALLAH adına günahtan yüz çevirmesini gerekli kılan ‘ihlas’tır. (İbn Teymiyye, Dua ve Tevhid, 96)

 

KELİME-İ TEVHİD’İ SÖYLEYEN CENNET’E GİRER AMA…

Zeyd bin Erkam (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Rasulullah (Ona Binler Selam), kim içten gelerek (ihlas ile), “La ilahe illALLAH derse Cennet’e girer”, buyurdu. O’na:

“Bunu içtenlikle söylemek nasıldır?” diye sordular.

“Bu kelime, söyleyen kimseyi günahlardan alıkoyarsa, o kimse onu içtenlikle söylemiştir.” diye cevap verdi. (Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, 4, 36)

 

YANLIŞ TEVEKKÜL ANLAYIŞI

Kazara kuyuya düşüp de ALLAH’a tevekkül ediyorum düşüncesiyle, insanlara ses etmeyen bir adam hakkında Ebu’l-Ferec el-Cevzi (ALLAH O’ndan Razı Olsun) der ki: Bu adamın böyle bir durumda nefsine karşı yardımcı olması iddiasıyla tevekkül diyerek, sesini çıkarmaması helal değildir. Eğer tevekkülün anlamını iyice kavramış olsaydı, böyle bir durumda yardım ve imdat istemenin tevekküle aykırı olmadığını bilecekti. Nitekim Rasulullah (Ona Binler Selam) Mekke’den çıkışını saklı tutmakla, bir klavuzu kiralamakla ve bu işi gizlemesini isteyip mağarada gizlenmekle, kendilerine yetiştiği sırada Süraka’ya: ‘Bizim bu durumumuzu gizle, kimseye bir şey söyleme’ demekle tevekkülün dışına çıkmamıştı. Buna göre yasak bir işi yapmakla, şer’an övülen tevekkül derecesine ulaşılamaz. Kuyuya düşen bu adamın bu şekilde susması ona yasaktır. Bunu şöyle açıklayalım: Şanı Yüce ALLAH, Ademoğlu’na, kendisine gelecek zararları bertaraf edecek ve yine kendisi vasıtasıyla fayda sağlayacağı bir araç yaratmıştır. Bir kimse tevekkül iddiasıyla ALLAH’ın yarattığı bu aracı işletmeyecek olursa, elbette bu, tevekkülü bilmemek olur, tevazu hikmetini reddetmek olur. Çünkü tevekkül, kalbin Yüce ALLAH’a güvenip dayanmasıdır. Yoksa sebepleri kestirip atmak tevekkül için zorunlu bir şey değildir. Bir kimse acıkıp ölünceye kadar başkalarından yardım istemeyecek olursa, Cehennem’e gider. Bunu, Süfyan es-Sevri (ALLAH O’ndan Razı Olsun) ve başkaları söylemiştir. Çünkü Yüce ALLAH esenlik yolunu da göstermiştir. Bir kimse bu esenlik yolunu tutmayıp oturacak olursa, kendi aleyhine şeytana destek vermiş olur. (İmam Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an, 9, 467)

 

DÜNYANIN SAKINILMASI GEREKEN YÜZÜ

Rasulullah (O’na Binler Selam): ALLAH’ım! Ahiret hayatını önleyen dünyadan Sana sığınırım. (İbn Hacer el-Askalani, Sahabe-i Kiran Ansiklopedisi, 1, 597)

 

ASIL KORKULMASI GEREKEN

Said bin Amir, Hz. Ömer’e (ALLAH Hepsinden Razı olsun) : “Ey Ömer, sana bir tavsiyede bulunmak istiyorum.” dedi.

Hz. Ömer: “Evet, ben de isterim.” diye cevap verdi.

Said bin Amir, şöyle devam etti: “İnsanlar hakkında ALLAH’tan kork. Fakat ALLAH hakkında insanlardan korkma.” (Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, 2, 230)

Açıklama: İnsanlara zulmedip onların haklarına girmen ihtimalini düşünerek ALLAH’tan kork; fakat ALLAH’ın emrinin ve/veya rızasının gereğini yerine getirdiğin takdirde insanlardan bir kötülük görebileceğin ihtimalinden korkma.

 

ALLAH’I ZİKRETMEDE EN DEĞERLİ ORTAM

Abdullah bin Mesud (ALLAH O’ndan Razı Olsun) rivayet etti: “Gafiller arasında ALLAH’ı zikreden, (savaştan) kaçanların yanında (kaçmayıp) sabreden gibidir.” (Edisyon, ALLAH Dostları, 4, 190)

 

ALLAH DOSTLUĞU VE RIZASI ÇİFT TARAFLIDIR

Kur’an’da birçok ayet, rızanın tek taraflı değil, çift taraflı bir eylem olduğunun kanıtıdır:

“ALLAH onlardan razı olmuştur. Onlar da ALLAH’tan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur.” (5/Maide: 119)

“Muhacirler ve Ensar ile onlara güzelce uyanlar var ya, ALLAH onlardan, onlar da ALLAH’tan razıdırlar.” (9/Tevbe: 100)

 

RabbisrahliKULLUKTA SON NOKTA: İÇ-DIŞ BÜTÜNLÜĞÜ

Mutarrif bin Abdullah (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Kulun gizlisi ve açığı aynı olunca, ALLAH: “İşte! Benim gerçek kulum budur!” der. (Edisyon, ALLAH Dostları, 5, 49)

 

ALLAH SEVGİSİ İÇİN SIRLI BİR FORMÜL

İsmail Hakkı Toprak (ALLAH O’ndan Razı olsun): “Siz birbirinizi ALLAH için severseniz, gayretullah zuhur eder, ALLAH hepinizi sever.” (Edisyon, ALLAH Dostları, 10, 160)

 

ASIL KORKULMASI GEREKEN YA DA TAKVA

Ömer Tuğrul İnançer’in (ALLAH O’ndan Razı Olsun) deyimiyle Tasavvuf’un takva anlayışı: “ALLAH’ın rızasını kazanamamaktan korkma”dır. (Robert Frager, Aşktır Asıl Şarap, 9)

 

TAKVA’NIN TEMEL ANLAMI

Bekir Topaloğlu (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Takva’nın asıl manası: “Endişe edilen şeyden nefsi korumaktır.” “ALLAH’a karşı takva sahibi olun” gibi ifadelerle takva kavramının ALLAH’a dayandırılması, hiçbir zaman bizzat korkunç ve tehlikeli bir şeyden korkmak anlamına gelmez. Böyle olsaydı takva sahiplerinin O’na en yakın olan değil, O’ndan en uzak bulunanlar olması gerekirdi. O halde takva, ALLAH sevgisine engel olacak şeylerden nefsi korumaktan ibarettir. Buna göre takva, ALLAH ile kul arasındaki sevgi ve dostluğun oluşması ve devam etmesi esasına bağlıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “ALLAH ise takva sahiplerinin dostudur.” (45/Casiye: 19) ve “Onun (Kâbe’nin) dostları ancak muttakilerdir. Fakat insanların çoğu bunu bilmez.” (8/Enfal: 34) denilmektedir. Yunus Suresi’nde (62-64. ayetler) iman ve takva sahibi diye nitelendirilen ALLAH dostları (evliya) için korku ve üzüntünün bahis konusu olmadığı, dünya hayatında da ahirette de müjdeye ve sevince onların hak kazandığı ifade edilmiştir. Fussilet Suresi’nde de (30-31. ayetler) iman ve istikamet sahibi olanlar için benzer ifadeler kullanılmakta ve meleklerin hem dünyada hem de ahirette kendilerinin dostu olduğu haber verilmektedir. Bütün bunlar İslam literatüründeki takva teriminin korkudan çok saygıyı ifade ettiğini göstermektedir. (Bekir Topaloğlu, DİA, 1, 486)

 

KAPININ KAPANDIĞINI GÖSTEREN ÜÇ İŞARET

İbrahim bin Edhem (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Her kim üç yerde, içinde huzur bulamıyorsa bu durum, onun yüzüne kapıyı kapatmış olduklarının (yani ALLAH’ın artık ona rahmet gözüyle bakmadığının) işaretidir: İlki Kur’an okurken, ikincisi zikir yaparken, üçüncüsü namaz kılarken. (Feridüddin Attar, Tezkiretü’l-Evliya, 1, 133)

 

ALLAH’IN KULLARINI SEVMESİ NE DEMEKTİR?

ALLAH’ın kullarını sevmesi, onlar için hayır ve sevap dilemesidir. (Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, 1, 450)

 

ALLAH KARŞISINDA GAFLET İÇİNDE OLMAK… ÖYLE BÜYÜK BİR TEHLİKE Kİ…

İmam Gazali (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Günahlara dalmışsın. Eğer “ALLAH beni görmüyor” inancındaysan o zaman imansızsın; yok eğer seni gördüğüne inanıyorsan o zaman cür’etkâr ve hayâsızsın. (Edisyon, ALLAH Dostları, 7, 42)

 

ALLAH DOSTUNUN ÜÇ ÖZELLİĞİ

Yahya bin Muaz (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Evliyanın sıfatı üçtür: Her şeyde ALLAH’a güvenmek, her şeyde O’na muhtaç olmak ve her şeyden O’na dönmek. (İmam Nesefi, Nesefi Tefsiri, 1, 78)

 

EN ÖNEMLİ ŞEY: ALLAH’I ZİKİR

Sabit el-Bünani (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Bana ulaşan rivayetlere göre, bir topluluk oturur, uzun uzun konuşurlar da, ALLAH’tan hiç söz etmeksizin kalkarlarsa, melekler şöyle der: “Zavallılar! En önemli şeyi unuttular.” (Edisyon, ALLAH Dostları, 5, 149)

 

ALLAHI SEVEN SEVDİĞİNİ KANITLAR

Malik bin Dinar (ALLAH O’ndan Razı Olsun): ALLAH’ı seven gönül, ALLAH için dikilmeyi, ayakta kalmayı, zorluklara katlanmayı da sever. (Edisyon, ALLAH Dostları, 5, 172)

 

SIDK NEDİR?

Cüneyd-i Bağdadi (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Şeriat ilminin yerine getirilmesini gerekli kıldığı hükümleri, çarpıtıp işine geldiği gibi yorumlama yoluna asla gitmeden, nefsin rahat etme arzusuna kulak asmadan, harfiyyen ve fazlasıyla yapmak, sıdktır. (Süleyman Ateş, İşari Tefsir Okulu, 79)

 

SABAH NAMAZININ HAYATİ ÖNEMİ

Hz. Muhammed (O’na Binler Selam) buyurdu ki: Kim sabah namazını kılarsa, o, ALLAH’ın teminatı altındadır. ALLAH (Şanı En Yüce), senden teminatının karşılığında hiçbir şey istemez. (Edisyon, ALLAH Dostları, 5, 210)

 

53-yuidDÜNYADA EN ZOR, AHİRETTE EN DEĞERLİ

İbrahim bin Edhem (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Bugün sana en ağır gelen amel hangisi ise, yarın terazide en ağır basacak olan odur. (Feridüddin Attar, Tezkiretü’l-Evliya, 1, 133)

 

SADECE ALLAH’A YÖNELMEK

Abdüsselam bin Beşiş (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Tek bir kapıya, sana tüm kapıları açacak kapıya yapış! Tek bir efendiye, tüm başları senin önünde eğecek efendiye boyun eğ! (Edisyon, ALLAH Dostları, 7, 99)

 

ALLAH’I ZİKRETMENİN DERECESİ

ALLAH’ın Kulu ve Rasulü Hz. Muhammed (O’na Binler Selam): ALLAH’ı öyle zikredin ki, münafıklar sizin için, “siz gösteriş yapıyorsunuz” desinler. (Edisyon, ALLAH Dostları, 5, 120)

 

SIKINTIYA DÜŞEN ALLAH’IN YARDIMINA SIĞINMALI… AMA NASIL?

Bil ki, Mü’min bir kimsenin başına bir sıkıntı ve bela geldiğinde, şu hususları görüp gözetmelidir:

a)   Onun, ALLAH’ın kaderine razı olması, gerek kalbi, gerek diliyle buna isyan etmemesi gerekir. (…)

b)   O kimsenin sıkıntı sırasında dua edeceğine, ALLAH’ın zikri ve senasıyla meşgul olması daha üstündür. Çünkü Cenab-ı Hakk, kudsi hadisinde: ‘Her kim, Beni anmaktan, Benden bir şey istemeye fırsat bulamazsa, Ben ona, Benden isteyenlere verdiğimden daha güzelini ve üstününü veririm.’ (Tirmizi, 25, 5, 184) buyurmuştur.

Bir de, ALLAH’ı zikirle meşgul olmak, hak ile meşgul olmaktır. Dua ile meşgul olmak ise, nefsin hissesini istemekle meşgul olmaktır. Birincisinin daha üstün olduğunda şüphe yoktur. Sonra, dua etmesi halinde sıkıntının giderilmesinin, kendisinin dini hayatı bakımından hayırlı olması şartına bağlanması gerekir. Netice olarak diyebiliriz ki: Ona göre dinin dünyaya tercih edilmesi, üstün tutulması gerekir.

c)   Cenab-ı Hak, o kimseden belayı giderdiğinde, onun, bütün gücüyle şükretmesi; bollukta ve sıkıntıda, darlık ve genişlik zamanlarında, bu şükürden uzak bulunmaması gerekir ki, işte belanın geldiği zamanda tutulacak en doğru yol budur.

Burada sözünü ettiklerimizden daha üstün olan başka bir makam daha bulunmaktadır ki o da, tahkik ehlinin şu sözüdür: Bir nimet elde ettiğinde, o nimeti verenle değil de, nimetle meşgul olan herkes, bela ve sıkıntı sırasında, o belaya uğratanla değil, bela ile meşgul olur. Bu gibi kimseler de, devamlı olarak bir bela içindedirler. Bela sırasında, onun bir bela içinde bulunduğunda şüphe yoktur. Ama nimetlerin elde edilmesi sırasında onun, o nimetlerin yok olmasına dair duyduğu endişeler, bela çeşitlerinin en kuvvetlisi olur. Böylece, her ne zaman nimet, daha mükemmel, daha leziz, daha güçlü ve daha üstün olursa, onun kaybedilme korkusu da, eziyet yönünden o oranda şiddetli; ürküntü verme yönünden de o oranda güçlü olur. Böylece, nimetle meşgul olan kimsenin, devamlı olarak belanın derinliklerinde bulunacağı sabit olur.

Ama nimet verildiği zaman, nimet verenle meşgul olan kimseye gelince, onun, bela isabet ettiği zaman da kendisine o belayı verenle meşgul olması gerekir. Nimet verenle, belaya uğratan aynı olunca, o kimsenin bakışları devamlı olarak aynı gayeye, aynı hedefe yönelik olur. Halbuki onun hedefi de, değişmekten münezzeh, dönüşmekten uzak olur. Kim böyle olursa, bela ve nimet geldiği zamanlarda, mutluluklar deryasına dalmış ve nihai mükemmelliklere ulaşmış olur. (Fahrüddin er-Razi, Tefsir-i Kebir, 12, 318)

 

ALLAH’I BİLMEDE TEMEL ÖLÇÜ

İbrahim el-Kassar (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Marifetullah (ALLAH’ı Bilme), Yüce Rabb’i tüm kuruntulardan ve benzetmelerden ayrı olarak düşünmektir. (Edisyon, ALLAH Dostları, 6, 424)

 

EN ÜSTÜN ZİKİR

Meymun bin Mihran (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Zikrin iki kısım olduğu söylenirdi. Birincisi dil ile ALLAH’ı zikretmek. Bundan daha üstün olanı ise, günahı işlemeden önce ALLAH’ı hatırlayıp, vazgeçmektir. (Edisyon, ALLAH Dostları, 6, 413)

 

KUL İÇİN EN BÜYÜK HEDEF: O’NUN RIZASI

Rebi bin Ebi Raşid (ALLAH O’ndan Razı Olsun): ALLAH’tan sadece rızasını isteyen, öylesine büyük bir şey talep etmiştir ki! (Edisyon, ALLAH Dostları, 4, 215)

 

İBADETLERİ GİZLİ ŞİRKTEN KORUMAK

Hz. Ali (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Salih amel, işlediğin zaman ALLAH’tan başka hiç kimsenin seni övmesini istemediğin, övgü ve ecrini sadece ALLAH’tan umduğun ameldir. (Edisyon, ALLAH Dostları, 2, 436)

 

ZİKRULLAHTA ÇİFT BOYUT

“Zikrullah” terkibi, hem ALLAH’ı zikretmeyi hem de ALLAH’ın zikretmesini ifade ederek çift yönlü bir anlam taşır. Yani hem ALLAH’ın kullarını anmasına, hem de kullar tarafından anılmasına işaret eder.

 

vav7li

 

NAMAZA DEVAM EDEN İSTEDİĞİNE ERER

Abdullah bin Mesud (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Namaz kıldığın sürece Melik olan (ALLAH)ın kapısını aşındırırsın. Kim Melik’in kapısını döğerse, kapı açılır (duası kabul edilir). (Edisyon, ALLAH Dostları, 1, 273)

 

“EY İMAN EDENLER…” ŞEKLİNDE BAŞLAYAN AYETLER KARŞISINDA ALINMASI GEREKEN TAVIR

Abdullah bin Mesud (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Eğer gücün yeterse, ALLAH’ın indirdiği ayeti hemen ezberle. “Ey iman edenler…” sözünü duyar duymaz, onu hıfzet. Çünkü bu ayetler, ya yapılması gereken hayırlı bir işi anlatır ya da yasaklanan şerli bir işi. (Edisyon, ALLAH Dostları, 1, 273)

 

ZİKİRDE NİCELİK DEĞİL, NİTELİK

Bahaüddin Nakşbend (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Zikirden maksat Kelime-i Tevhid’in gerçeğine erişmektir. Bu sözün de gerçeği, okunduğunda ALLAH’tan başka her varlığın (masiva) tamamen yok olmasıdır; yoksa çok çok söylemek şart değildir. (Abdurrahman Camii, Nefahatü’l-Üns, 533)

 

GÜNAHLARDA HELAK ETME ÇİZGİSİ

“Lut’u da gönderdik. Halkına dedi ki: ‘Siz, sizden önceki milletlerden hiç birinin yapmadığı bir fuhşu mu yapıyorsunuz? Siz, kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere gidiyorsunuz ha! Doğrusu siz, haddi aşan bir halksınız.’ Halkının cevabı: ‘Çıkarın bu adamları memleketinizden, çünkü bunlar çok temiz insanlarmış.’ oldu.” (7/A’raf: 80-82)

Yukarıdaki ayetlerde Lut kavminin ahlaksızlığı, iğrençliği ve çirkinliği ortaya konmuştur. Bu kavim sadece doğal yollardan ayrılmamış, aynı zamanda bu kötülüğe öylesine alışmıştı ki, bütün ilgisi ve zevki bu kötü fiile bağlanmış kalmıştı. Doğal yoldan tamamıyla ayrılmış, bu tarafa tenezzül bile etmiyordu. Utanmazlıkları o kadar artmıştı ki, bu doğal yolun kendileri için tamamen kapalı olduğunu söylemekten de çekinmiyorlardı. Gerçek şu ki, bu, ahlaksızlığın son haddiydi. Sadece nefsinin zaafı yüzünden haram iş yapan bir kişinin durumu farklıdır. Zira, o bir yanlışlık yapıyor ve bu yanlışlığını düzeltmek için çaba harcıyor. O daima helal şeyler yapmaya, haramdan kaçmaya çalışıyor. Böyle bir kişi doğru yola gelebilir ve günahı affedilebilir. Fakat bir kişinin bütün düşüncesi ve hatta yaşantısı harama dayanır ve helalin kendisi için uygun olmadığını düşünürse, onun insan sayılmasına herhangi bir sebep yoktur. O, bir mikroptur ve ancak lağım suyunda ve bataklıkta yaşayabilir. İnsanlar arasında onun yeri yoktur. Bu tür mikroplar tesadüfen bir ailede doğarsa, bunların haşerat ilacıyla temizlenmesi gerekir. (Seyyid Ebul Ala Mevdudi, Hz. Peygamberin Hayatı, 1, 459)

 

ALLAH SEVGİSİNİN BELİRTİLERİ

İmam Gazali (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Gerçek sevgi üç şekilde ortaya çıkar:

1-   Seven, sevdiğinin sözünü, başkalarının sözüne tercih eder.

2-   Seven, sevdiğinin sohbetini başkalarının sohbetine tercih eder.

3-   Seven, sevdiğini memnun etmeyi, başkalarını memnun etmeye tercih eder. (Edisyon, ALLAH Dostları, 7, 44)

 

ALLAH ZİKRİNDEN UZAK DURMANIN BEDELİ

“Kim Rahman’ın zikrinden uzak durursa, Biz ona bir şeytan sardırırız; artık o, ona arkadaş olur.” (43/Zuhruf: 36)

 

ALLAH SEVGİSİ, O KİŞİNİN SEVİLMESİNİN YOLUNU AÇAR

İbrahim Dessuki (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Rabb Teala’yı sevip, O’nun sevgisini yayarsan, yerdekiler ve göktekiler sana sevgi besler. Sadece ALLAH’a itaat et ki, yerdekiler ve göktekiler de sana itaat etsin. (Edisyon, ALLAH Dostları, 7, 178)

 

ALLAH’IN EN BÜYÜK NİMETLERİNİ ELDE ETMENİN YOLU VE EDEBİ

Seyyid Kutub (ALLAH O’ndan Razı Olsun): “Sadece şöyle diyorlardı: ‘Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlığımızı bağışla! Ayaklarımızı yolunda sağlam tut ve kâfirler güruhuna karşı bize yardım eyle!” (3/Al-i İmran: 147)

Onlar, bir nimet ve servet istemiyorlar. Ne dünyanın kazancı, ne ahiretin sevabı. ALLAH yolunda savaştıkları zaman, O’na yönelirken çok edepli idiler. O’ndan günahları affedip, ayaklarını sağlam tutup, küffara karşı muzaffer kılınmaktan başka bir şey dilemiyorlar. Hatta zaferi bile kendi nefisleri için değil, kâfirlere ceza olarak küfrün hezimeti için istiyorlardı ki, ALLAH’ın karşısında Mü’minlerin takınması gereken edep budur.

Şu, kendi nefisleri için bir şey istemeyenlere ALLAH, katından her şeyi verdi. Dünyalık isteyenlerin arzu ettikleri her şeyi fazlasıyla verdi. Ahireti isteyenlerin temenni edip, arzu ettikleri şeyleri de onlara ihsan etti.

“ALLAH da onlara hem dünya karşılığını, hem ahiret karşılığının en güzelini verdi. Çünkü ALLAH muhsinleri (görüyormuş gibi ALLAH’a ibadet eden ve iyilik yapan) sever.” (3/Al-i İmran: 148) (Seyyid Kutub, Fi Zılal il Kur’an, 2, 478)

 

ALLAH’TA HUZUR BULMAK

Ebu Cafer Muhammed Nesevi (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Her kim Yüce ALLAH’tan başkasıyla huzur bulursa, Yüce ALLAH onu terkeder. Her kim Yüce ALLAH ile huzur bulursa, başkalarının huzur bulma yolu ondan geçer. (Abdurrahman Cami, Nefahatü’l-Üns, 366)

 

ÖLÇÜ, NEFSİN DEĞİL ALLAH’IN İSTEĞİNE UYMAKTIR

Bir derviş, Hace Abdulhalık Gücdüvani’ye (ALLAH O’ndan Razı Olsun) şöyle dedi: “ALLAH, beni Cennet ile Cehennem arasında serbest bıraksa, ben Cehennem’i tercih ederim. Çünkü Cennet, nefsin isteğidir. Ben ise nefsimin arzu ve isteklerine karşı direniyorum.”

Hâce hazretleri buyurdu ki: “Senin düşüncen çarpık ve sakat, çünkü tersten yine nefis kokuyor. Kulun irade ve seçme ile ne işi var? Hakk, bize nereye ‘git’ derse biz oraya gideriz. Neyi ‘yap’ derse onu yaparız. Kulluk ve nefse muhalefet böyle olur.” (Edisyon, ALLAH Dostları, 7, 85)

 

ALLAH’I BİLME (MARİFETULLAH)’NİN, İNSAN İÇİN OLMAZSA OLMAZ ANLAMI VE DEĞERİ

Fahrüddin er-Razi (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Ben derim ki: Hiç şüphesiz ruhsuz bir cesedde kokuşmalar, irinler, cerahatler ve çeşitli çürümeler meydana gelir. Ona yapılacak en güzel şey, kendisini toprağa gömmektir. Aynı şekilde, akıldan yoksun bir ruhun sahibi de, zincirlenmesi ve hapsedilmesi gereken bir delidir. Dolayısıyla ruha oranla akıl, bedene oranla ruh gibidir. Aynı şekilde ALLAH Bilgisi’nden (Marifetullah), ALLAH’ın sıfatlarının ve O’na itaatin bilgisinden yoksun olan akıl da, boşa gitmiş, yok olmuş gibidir. Bundan dolayı, Tevhid’in ve Marifetullah’ın akla göre durumu, aklın ruha, ruhun da bedene göre durumu gibidir. Böylece Marifetullah ve Muhabbetullah (ALLAH Bilgisi ve ALLAH Sevgisi), ruhun ruhunun ruhudur. Dolayısıyla bu Marifetullah’tan yoksun olan kimse, ölü gibidir. Bundan dolayı, Cenab-ı Hakk, küfürde direnen bu kâfirleri “ölüler” diye isimlendirmiştir. ALLAH en iyi bilendir. (Fahrüddin er-Razi, Tefsir-i Kebir, 9, 409)

 

ALLAH’I TANIYAN BAŞKALAŞIR

Abdülkadir Deştuti (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Bir kulun gönlünde ALLAH’ın heybeti ve azameti yer edinince, o kul, hiçbir işte zorluk ve keder hissetmez. (Edisyon, ALLAH Dostları, 8, 33)

 

GÜNAHA FARKLI BAKIŞ

Veysel Karani (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Günahın küçüklüğüne bakma, Kendisine karşı günah işlediğin Zat’ın büyüklüğüne bak! (Feridüddin Attar, Tezkiretü’l-Evliya, 1, 62)

 

YAŞAMA DÖNÜŞMEYEN İLİM ANLAMSIZDIR

Muaz bin Cebel (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Eğer ilminizle amel etmezseniz Yüce ALLAH, sizi ilminizle sevaplandırmaz. (Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, 3, 721)

 

 37rabbiyesirtalimi

 

GERÇEK ŞÜKÜR

Cüneyd-i Bağdadi (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Şükür, ALLAH’ın nimetleriyle ALLAH’a isyan etmemektir. (Edisyon, ALLAH Dostları, 3, 151)

 

ALLAH DOSTLARI İÇİN ÖNEMLİ BİR ÖLÇÜ

Fudayl bin İyaz (ALLAH O’ndan Razı Olsun): ALLAH’a itaatsizlik ettiğimi, bineğimin ve hizmetçimin bana itaatsizlik etmelerinden anlarım. (Feridüddin Attar, Tezkiretü’l-Evliya, 1, 122)

 

HİÇ BİR RIZA O’NUN RIZASININ ÖNÜNE GEÇMEMELİ

Abdülkadir Deştuti (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Ey dost! Sadece ALLAH’a yönel! O’ndan başkasına tam güvenme! Her şey O’nun dilemesi ve izni ile olur. Hiçbir kulun ve yaratılmışın rızasını, ALLAH’ın rızasından önceye alma. (Edisyon, ALLAH Dostları, 8, 33)

 

ALLAH DOSTU OLMANIN EN KESİN İŞARETİ

Ebu Cafer Ahmed bin Mahdan (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Gerçek anlamda kendini ALLAH’a veren kişinin işareti, karşılaştığı hiçbir şeyin kendisini O’ndan alıkoyamamasıdır. (Abdurrahman Cami, Nefahatü’l-Üns, 312)

 

SADAKATTE İNSAN-KÖPEK YARIŞI

Hikmet sahibi biri, Vehb bin Münebbih’e (ALLAH O’ndan Razı Olsun) şöyle öğüt verir: “Köpeğin sahibine sadık kaldığı gibi ALLAH’a bağlan. Sahipleri köpeği aç bırakır, döver ve kovarlar. Köpek yine de ısrarla onlara sadık kalır ve sahiplerini korur.” Vehb bin Münebbih, bu öğüdü her hatırlayışında: “Köpeklerin sahiplerine olan sadakati, senin ALLAH’a olan sadakatinden daha kuvvetli ise vay haline!” derdi. (Edisyon, ALLAH Dostları, 3, 98)

 

MODERNİTEYE AYAK UYDURMAK DEĞİL, ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK

Ebubekir Sıfil (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Modern İslam Düşüncesi için aslolan “murad-ı ilahi” değildir. Bu düşünce için aslolan, Modernitenin taleplerine azami ölçüde cevap veren bir hayat tarzını yakalayabilmek için dinden ne kadar istifade edilebileceğidir.

Tam bu noktada şu ilahi ikaz ile yüz yüze bulunduğumuzu fark etmeliyiz:

“Bazen hoşlanmadığınız bir şey hakkınızda daha hayırlıdır. Ve hoşlandığınız bir şey de hakkınızda kötü olabilir. ALLAH bilir, siz bilmezsiniz.” (2/Bakara: 216)

Hz. Ali’nin şu hikmetli sözü de bu noktayı dikkatlerimize sunmaktadır:

“İnsanların dünya işlerini yoluna koymak amacıyla dinlerinden terk ettikleri her nokta için ALLAH onların başına, düzeltmek istedikleri o işten daha zararlısını getirir.”

Keza, Abdülmelik bin Mervan’a (Emevi Halifesi) şöyle hitabeden şair de aynı hikmeti yakalamıştır:

“Dünyayı yamamak için parçalarız dini biz,

Sonra ne din kalır elde, ne yama diktiğimiz.” (Ebubekir Sıfil, Çağdaş Dünyada İslami Duruş, 21)

 

İBADETİN ÜÇ KAYNAĞI

Ali Zeynelabidin bin Ali (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Bir topluluk korkarak ALLAH’a kulluk ederse, bu kölelerin ibadetidir. Başka bir topluluk bir şey istemek için ibadet ederse, bu da tüccarların ibadetidir. Sevgi ve şükürle O’na ibadet edenlerin ibadeti ise hür kimselerin ibadetidir. (Abdülhamid Cude es-Sahhar, Ömer bin Abdülaziz, 42)

 

ALLAH’IN RIZASINA KİLİTLENME… KULLUĞUN TEMELİ

Vaktiyle bir adam, bir bilge krala gidip, baştan çıkmaya nasıl karşı koyacağını sordu.

Kral, adama, ağzına kadar yağla dolu bir fıçı verilmesini emretti. Adam bu fıçıyı şehrin bir kapısından öteki kapısına kadar bir damla yağ dökmeden taşıyacaktı.

“Eğer tek bir damla dökersen, başın kesilecek!” dedi kral.

Adamın yanına yalın kılıç iki koruyucu verdi. Bir damla yağ dökecek olsa, adamın kellesini anında uçuracaklardı.

Bir Pazar günüydü… Şehrin her yanı satıcı tezgahlarıyla, insanlarla doluydu. Adam fıçıyı yüklenerek dikkatlice yürüdü. Hem de ne dikkat! Bir damla yağ dökülmedi…

İki koruyucuyla birlikte saraya geri geldiğinde, bilge kral, adama:

“Peki, şehirde ne var ne yok?” diye sordu.

“Hiçbir şey görmedim, efendim!” dedi adam, “Aklım, fikrim yağdaydı!”

Bu cevap üzerine bilge kral gülümsedi:

“Şimdi baştan çıkmamanın çaresini buldun işte!” dedi. “ALLAH’ın rızasına, fıçıdaki yağa baktığın dikkatle bak. O zaman hiçbir şey seni baştan çıkaramaz.” (Ali Ferşadoğlu, İman Esaslarının İspatı, 12)

 

İBN SİNA’YA GÖRE SIDDİK

İbn Sina (ALLAH O’ndan Razı Olsun): Sıddik’ler, O’nun varlığına kanıt arayanlar değil, her şeye O’nun varlığını kanıt getirenlerdir. (İlhan Kutluer, İbn Sina Ontolojisinde Zorunlu Varlık, 187)

 

ASIL CAHİL, ALLAH’I TANIMAYANDIR

Süfyan-ı Sevri’ye (ALLAH O’ndan Razı Olsun): “Cahil kimdir?” diye sorulunca, o şöyle cevap verdi: “Cahil, ihtiyaçlarını Yüce ALLAH’tan isteyinceye kadar O’nu tanımayan kimsedir. O’nun durumu hükümdarın sarayında bir işle meşgul olan adamın durumuna benzer. Hükümdar, o adama bir iş buyurur, o da o işi bırakır ve hükümdarın komşularından birinin kapısına gider. Ondan, yemek için bir dilim ekmek dilenir. Hükümdar, bu yaptığını bilseydi, onu öldürmez miydi? Ona, sarayına girmeyi yasaklamaz mıydı?” (Abdülkadir Geylani, Yolun Esasları, 100)

 

ALLAH SEVGİSİNİN GÖSTERGESİ OLARAK ZİKİR

ALLAH’ın Kulu ve Elçisi Hz. Muhammed (O’na Binler Selam): ALLAH sevgisinin belirtisi, ALLAH zikrini sevmek, ALLAH’a karşı soğukluk duymanın belirtisi de ALLAH zikrine karşı soğukluk duymaktır. (İmam Celaleddin es-Suyuti, Camiu’s-Sagir, 4, 5450)  

 

DUA GÜNAHA ENGEL OLMALI

Zunnun el-Mısri (ALLAH O’ndan Razı Olsun): ALLAH’ın (Şanı En Yüce) hoşlanmadığı şeyleri yapıp dururken, kendinin hoşuna giden şeyleri ALLAH’tan istemekten utan! (İbn Arabi, Bir Sufi’nin Portresi, 364)

 

ALLAH’IN RIZASINI İSTEYEN BAŞKA BİR ŞEY İSTEMEMELİ

Seyyid Abdülmelik bin Hüseyin’den Ahmed er-Rıfai’ye (ALLAH Hepsinden Razı Olsun): Eğer bir kimse yaratıcı olan ALLAH’ın rızasını istiyor, ancak O’ndan başkasına iltifat ediyorsa, maksadına ulaşamaz. (Kazeruni, Ahmed er-Rıfai Menkıbeleri, 25)

 

 

Sayfa Başı